Her şey o gün başladı… İşletmenin deposuna yeni bir makine geldi. Kutusu açıldı, parlak paslanmaz çeliğiyle herkesin gözünü kamaştırdı.

Ama bir sorun vardı: Makine hâlâ kurulmamıştı. “Kullanılmadan amortisman ayrılır mı?” sorusu ofiste yankılanıyordu. İşte tam da burada vergi mevzuatı devreye giriyor. Çünkü muhasebenin sihirli kelimelerinden biri olan “iktisap” işin püf noktasını oluşturuyor.

Vergi Usul Kanunu’nun 320. maddesi şöyle der:“Amortisman süresi, kıymetin aktife girdiği yıldan itibaren başlar. Kullanılmaya başlanmış olması şart değildir. Kullanılmaya hazır hale getirilmiş olması yeterlidir.”

Yani, bir iktisadi kıymeti aktifleştirdiğiniz an, amortisman saatini de çalıştırmış olursunuz. O makine ister çalışsın ister kutusunda kalsın, eğer bilanço üzerinde kendine yer bulmuşsa, amortisman ayırabilirsiniz.

Burada kritik kavram “iktisap” yani edinimdir. Yasal olarak amortisman uygulamasına başlanabilmesi için üç temel şart aranır:

1.​Kıymet işletmeye iktisap edilmiş olmalıdır,

2.​Aktife alınmalıdır,

3.​Kullanıma hazır (ama fiilen kullanılıyor olması şart değil) hale gelmiş olmalıdır.

Yani işletme olarak bir demirbaşı satın alıp ofis köşesine koydunuz, henüz fişini bile prize takmadınız. Ancak o artık bilanço düzenine göre amortismana konu bir varlıktır. Mali müşavirler bu noktada gülümser çünkü yasalar bize şunu fısıldar: “Kullansan da olur, kullanmasan da…”

Mükellefler genellikle “Daha kullanmadık ki, amortismanı nasıl ayıralım?” diye sorar. Ancak biz mali müşavirler biliriz ki, vergi mevzuatında “fiilî kullanım” değil, iktisap ve aktifleştirme esastır. Bu nedenle işletmelerin, yıl sonunda amortisman planlamalarını yaparken sadece fiziksel kullanım durumuna değil, iktisap ve aktife alma tarihlerine de dikkat etmesi büyük önem taşır.

Son söz: Amortisman, yalnızca yıpranan makinelerin değil, doğru planlama yapan işletmelerin de dostudur.

SMMM Büşra BOZ

[email protected]