Biz öğretmenlerimizi, ebeveynlerimizden  bile daha üst bir otorite olarak görürdük.

Karakolluk olan çocuklar - gençler için öğretmen devreye girince, komiser “Tamam hocam sizin hatırınıza olayı bu seferlik kapatıyoruz,” derdi. 

Öğretmenlerimizin karşısında korkuyla karışık bir heyecan duygusu bize sarmalardı…

Saçımızın uzunsa, önünden makas atardı ve bunun için öğretmenimizi (müdür yardımcısını) mahkemeye vermezdik…

Cetvelin parmak uçlarımıza değmesini de kabul ettik, tek ayak üzerinde durmayı da. Ama bunu ailemize anlatmaktan bile korkardık. Zira eti onların, kemiği öğretmenlerindi…

Kravatımız biçimsizce, boğazımıza kadar sıkan öğretmenlerimizin bu davranışı bize komik gelirdi. Kızların saçına ve eteğine müdahale edilmesine kızlar da bir şey demezdi…

En fazla “Kimyacı bana taktı,” deyip her öğretmene bir lakap takar ve kendi aramızda parola oluştururduk. 

11 yıl boyunca öğretmenlerimin, 12 yıl boyunca akademi hocalarımın ve eğitmenlerimin hiçbirinin karşısında sesimi bile yükseltmedim. Halen bile onlara hürmet ve muhabbet besliyorum. Vefat edenleri de rahmetle anıyorum. 

Ne yani bizim karakterimiz mi yoktu!

Bizim canımız acımıyor muydu!

Kendi dünyamıza göre bizim de kırılma, kızma ve küsme noktamız yok muydu!

Biz asilce, saf ve temiz duygularla eğitim ve öğretim için gittiğimiz okullarda ailemize karşı mahcup olmamak için elimizden geleni yapardık. 

Kas gücümüz de zekamız da şimdiki nesilden çok daha iyi olması rağmen öğretmene karşı gelmekten haya ederdik. Öğretmene saygı, millete ve devlete saygı göstergesiydi. 

“Öğretmenim… Canım benim. Sen, bir ana; sen, bir baba… Her şey oldun artık bana! Okut, öğret ve nihayet, Yurda yarar, bir insan et.” melodileriyle öğretmenleri onore eden nesil gitti, onur kavramından yoksun bir neslin öğretmenlerini dövdüğü, onlara sövdüğü bir anlayış geldi. 

Hani “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen İmam Ali’nin öğretilerine saygı?!

“Öğretmenler; yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır…" diyen Başöğretmen Atatürk’ün kurduğu bu ülkede bir öğretmenin öğrencisi tarafından öldürülmesi, milli güvenlik sorunudur. 

Şimdiki “internet nesli,” öğretmenlerini sosyal medyada küçük düşürüyor, onlara küfürler savuruyor, onları dövüyor ve hatta öldürüyor. Bu serseriliğe “Z Kuşağı” ya da “Hiperaktif” diyerek geçiştiren saçma sapan ebeveynler ve bilimselliği tartışmalı sözde uzman hekimler var. 

Öğretmen geçim sıkıntısı ve güvenlik endişesi yaşıyorsa, o ülkede nitelikli ve eğitimli bir toplumun inşaası da mümkün değildir. Öğretmen, öğrencisinden korkuyorsa, toplumun ahlak çöküşü yaşadığının da göstergesidir. Eğitim, terörden ve her türlü bulaş hastalıktan daha önemli bir konudur. 

Umarım toplumsal eğitim sağlanır ve milletimizin öğretime, öğrenmeye, öğretene verdiği değer bir gün artar. 

Selam, Umut, Sevgi ve Dua İle..

KMA